25 Ara ZİNA NEDENİYLE BOŞANMA DAVASI NASIL AÇILIR?
Sadakat yükümlüğüne aykırılık teşkil eden zina, kanunumuzda özel boşanma sebepleri arasında; mutlak bir boşanma sebebi olarak düzenlenmiştir. Zina ise eşlerden birinin, evlilik birliği devam ederken, karşı cinsten bir kişi ile isteyerek cinsi münasebette bulunması şeklinde tanımlanmaktadır. Bir fiilin Türk Medeni Kanunu kapsamında zina olarak kabul edilebilmesi için; eşlerden birinin, karşı cinsten biriyle bilerek ve isteyerek cinsel ilişkiye girmesi gerekmektedir. Cinsel ilişki dışında hareket ve zina olgusunu gerçekleştirmeyen davranışlar, sadakatsiz davranışlar olup zina nedeniyle boşanma nedeni olamaz, cinsel ilişki dışındaki hallerde haysiyetsiz yaşam sürme (MK m.163) gerekçesiyle boşanma davası açılmalıdır.
Eşlerden biri aldatırsa, diğer eşin aldatma zinayı öğrenmesinden itibaren 6 ay içinde boşanma davası açma hakkı vardır (TMK m.161/2). Boşanma sebebi daha geç öğrenilse bile, zina nedeniyle boşanma davası açma süresi, zina fiilinin işlenmesinden itibaren 5 yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Zinayı affetme; eşin dava açma hakkını ortadan kaldırır (TMK m.161/3). Affetme, sözlü veya yazılı olabileceği gibi eşler arasında sergilenen davranışlarla da anlaşılabilir. Nitekim Yargıtay bir kararında Y.2.HD. 27.06.2005 ta. 7976-10033; “Zina ile ilgili af olgusu kanıtlanmadığından boşanma hükmü verilmelidir.’ Davalının A.S. isimli kişiyle cinsel ilişkiye girdiği beyanı ve toplanan delillerle kanıtlanmış, davacının davalıyı affettiği yolunda bir delil de getirilmemiştir. Türk Medeni Kanunu’nun 161. Maddesi koşulları oluştuğundan davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle reddi bozmayı gerektirmiştir.” Zamanaşımı ile ilgili olarak ise; “Yargıtay 2. HD- Karar: 2014/25672 ;” Davalı-davacı kadın, kocanın başka kadınla yaşadığı iddiası ile zina (aldatma) sebebine dayalı boşanma davası açmış, (TMK.md.161) mahkemece, davanın 6 aylık hak düşürücü sürede açılmadığı gerekçe gösterilerek istek reddedilmiştir. Mahkemece, davalı-davacı kadının en geç 01.03.2011 tarihli karşı dava dilekçesi tarihi itibariyle zina olgusunun öğrenilmiş olduğu, buna göre de, 30.01.2012 tarihli zina sebebine dayalı birleşen boşanma davasının 6 aylık hak düşürücü sürede açılmadığı kabul edilmiş olmasına rağmen; davalı-davacı kadının tanıkları kocanın başka kadınla yaşamaya devam ettiğini beyan ettikleri gibi, davalı-davacı (kadın), kocanın birlikte yaşadığı H. adlı kadından 10.07.2012 tarihinde S. D. isimli bir çocuğun doğduğuna ve kocanın tanıması nedeniyle 17.04.2013 tarihinde nüfusa tescil edildiğine dair nüfus kayıtlarını sunmuştur. Davalı-davacı (kadının) tanıklarının beyanı ve kocanın evlilik dışı doğan çocuğun doğum tarihi nazara alındığında, kocanın zina eylemini sürdürdüğü, çocuğun doğum tarihine göre H. isimli kadınla yaşadığı, kadının zina (aldatma) sebebine dayalı boşanma davasının süresinde olduğu, bu nedenle bu davanın da kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle reddine hükmedilmesi doğru olmamıştır.” şeklinde değerlendirmelerde bulunmuştur.
Zina nedeniyle boşanma davasında gizlilik; tarafların kişilik haklarının korunması, müşterek çocukların mevcut durumunun korunması veya davanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için önemli bir aile hukuku kurumudur. Mahkeme, kendiliğinden veya tarafların talebi üzerine duruşmaların gizli yapılmasına karar verebilir (TMK m.184/6)
Zina sebebiyle boşanmada önemli hususlardan biri ise zinanın tespitinde delil araçlardır. Bu araçlar ise; Tanık beyanları, telefon görüşme kayıtları veya içerikleri, mesajlar, whatsapp içerikleri vb. Aldatma olgusunu ispatlamak amacıyla bir kereye mahsus yapılmış ses kaydı, görüntü kaydı, sosyal medya içerikleri (instagram, facebook, twitter vb.), uçak veya otel kayıtları, güvenlik kamerası görüntüleri, fotoğraflar, video kayıtları vb. her türlü delil, başka bir nedenle savcılık tarafından başlatılan soruşturma dosyasında yer alan evraklarda zina olgusuna dair ifadeler, banka kayıtları, kredi kartı ekstresi vb.
Yargıtay uygulamasına göre zinanın ispatı açısından bazı ilkeler kabul edilmiştir. Bu ilkeleri şu şekilde örnekleyebiliriz; Kadın veya erkeğin yalnızken ortak konuta karşı cinsten birini alması zinanın varlığına işaret eder. Bu halde, zina ispatlanmış kabul edilir, eşlerden birinin karşı cinsten biriyle düzenli bir şekilde gece-gündüz telefonda görüşmesi zinanın varlığına işaret eder, eşlerden biri evlilik dışı ilişkiye girdiği başka bir kişiden çocuk sahibi olduğu takdirde zina (aldatma) olgusu ispatlanmış olur.
Yargıtay 2. HD – Karar : 2015/20095 ; “Mahkemece davalı-davacı kadının zina (aldatma) fiilinin ispatlanamadığı gerekçesiyle davacı-davalı erkeğin zina (TMK.md.161) hukuksal sebebine dayalı boşanma davasının reddine karar verilmiş ise de; yapılan soruşturma ve toplanan delillerden; davalı-davacı kadının, 05.12.2010 günü ortak konuta bir erkeği aldığı, aynı gece saat 22.00’de evde bu kişiyle birlikte yakalandığı, bu şahsın tuvalette gizlenmiş halde bulunduğu, bu olay öncesinde de bu şahısla muhtelif tarihlerde çok sayıda görüşmesinin olduğu, bu kişinin 05.12.2010 tarihli kolluk ifadesinde, davalı-davacı kadın ile evlenmeyi düşündüğünü, daha öncede evine bir kez gittiğini, seviştiklerini ancak cinsel ilişkiye girmediklerini beyan ettiği anlaşılmaktadır. Kadının, yalnızken geceleyin bir başka erkeği ortak konuta alması, zinanın varlığına delalet eder. Bu bakımdan zina kanıtlanmıştır. Tarafların zina – aldatma- (TMK m. 161) sebebiyle boşanmalarına karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davacı-davalı erkeğin zina (TMK. md. 161) hukuksal sebebine dayalı boşanma davasının reddine karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.” şeklinde değerlendirmede bulunulmuştur.
Diğer bir husus ise aldatma fiilinin, bir eşin diğer eşe karşı işlemiş olduğu bir haksız fiil olmasıdır. Bu nedenle, aldatılan eş, kusurlu olan diğer eşten zina nedeniyle açılan tazminat talep edebilir (MK m.174). Ancak sadakat yükümlülüğü eşler arasında söz konusu olduğundan dolayı üçüncü kişilere karşı maddi ve manevi tazminat talebi söz konu olamaz. Nitekim Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu’nun 2018 yılında verdiği kararla; eşlerin zina nedeniyle üçüncü kişilerden tazminat talep etme hakkı olmadığına hükmedilmiş. Karara göre; aldatma olgusu haksız fiil olarak değerlendirilemez, sadakat yükümlülüğü eşler arasında geçerlidir ve üçüncü kişilerin zincirleme bir biçimde sorumlu olacağına dair Medeni Kanun’da özel hüküm de olmadığından, zina nedeniyle üçüncü kişiden maddi veya manevi tazminat talep edilemez, şeklindeki değerlendirme ile tartışmalara nokta konulmuştur.
Zina sebebiyle boşanma davasına malların paylaştırılması hususunda bakacak olur isek; yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejiminden kaynaklı alacak haklarının, boşanma kararının zina sebebiyle verilmiş olması halinde kusurlu eşin katılma alacağının, yani artık değerdeki pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya bu hakkın ortadan kaldırılmasına karar verebilir (TMK m.236/2). Bu alacağın ortadan kaldırılması sonucu doğurması, sadece edinilmiş mallara katılma rejiminde mümkündür.
Sonuç olarak; Aile mahkemesi, zina nedeniyle boşanma davasında her türlü delili serbestçe takdir eder, kesin delillerle bağlı değildir. Tüm deliller toplandıktan sonra zina fiilinin gerçekleşip gerçeklemediğine karar verir. İlgililerin talepleri doğrultusunda boşanmaya yer olup olmadığına karara bağlayarak varsa mal rejimi, müşterek çocukların durumu gibi hususları da karara bağlar ve davayı sonuçlandırır.